Bu Blogda Ara

1 Haziran 2010 Salı

Tezhip


Tarihi ve Genel Bilgi

Tezhip lügat manasına göre "altınlama" demektir. Eskilerin hüsnü-hat sanatı dedikleri güzel yazı niteliğindeki yazıların etrafı ve el yazması kitapların (Kur'an'lar, murakkalar, kıt'alar, divanlar) başlık sahifeleri ve diğer yerlerine çeşitli desen ve motiflerle yapılan süslemelere tezhip, bu sanatın ustalarına da müzehhip denir. Arapça’da altınlama manasına gelen tezhip sözü yalnız altın yaldızla işlenen işleri ifade etmez; boyalarla yapılan ince kitap tezyinatına da denir. Sırf altınla yapılan benzer işlere halkâri denilir ki altın yaldızla süslenmiş mânasına gelir.

Müzehhibler ekseriya nakış (Fr. Enlumineur) yapan sanatkarlardır.Genel olarak güzel ve stilize kompozisyonlara "nakış", bunu yapanlara da "nakkaş" derler ki, bunların sadece tek ve çeşitli renklerle terkibini yapanlar demektir. Tezhip veya tezhib Arapça “Zeheb” kökünden gelir. Yaldız sürme, yaldızlama, altınlama, altınla süsleme anlamındadır. Fakat bu kelime yalnız altın yaldızla yapılan, işlenen işleri ifade etmez. Boyalarla yapılan ince kitap tezyinatına, hüsn-ü hat murakkalarının kenarlarındaki süslemelere de denir. Tezhip daima yazı ile beraber yürümüş, “Tezhipkârî” denilen sanat, kitapların, levhaların, murakkaların ve sahifelerin süslenmesi sanatı olmuştur. Kitap sahifelerinin etrafına yaldızlı çizgiler çekerek onları çerçevelemek, cetvellemek, serlevhaları renkli ve yaldızlı tezyinat ile süslemek, satırların durak yerlerini küçük güllerle (noktalarla) ayırmak, sahifelerin haşiyelerine (marjlarına) vakıflar ve şemseler yapmak ve bazı sahifelerin kâğıtlarını tamamen süsleme şekilleriyle kapatarak yazı için hazırlamak hususlarıyla uğraşan erkek sanatkârlara “Müzehhip”, hanım sanatkârlara ise “Müzehhibe” denir.

Kitapların, levhaların, murakkaların elle yazıldığı zamanlarda önemli olan her el yazması eser ve özellikle Kur’ân-ı Kerîm’ler bazı ilim kitapları, şiir mecmuaları mutlaka özenle tezhiplenirdi. Orta Asya’da gelişmeye başlayan ve yüzyıllar boyu devam edegelen bu vasıf, Anadolu Selçukluları zamanında büyük bir önem kazanmış ve birbirinden güzel, başarılı pek çok sayıda eserler yapılmıştır. Beylikler Dönemi’nde de zenginleşerek gelişen tezhip sanatımızı Osmanlılar büyük bir miras olarak almışlar ve daha da geliştirmişlerdir. Diyebiliriz ki Türk Tezhibi’nin gelişimini Orta Asya, Selçuklu ve Osmanlı olmak üzere üç ana döneme ayırabiliriz. Her devrin tezhibi birbirinden farklıdır. Fakat bu üç devrin tezhip unsurları birbirine asla yabancı, zıt olmayan ve birbirinin istihalelerinden, gelişmelerinden ibaret bulunan şekiller, zevkler, uygulamalar olarak görülür. Bu konuda az bir bilgisi olan bile incelediğinde eserler üzerindeki bu üç muhtelif üslûbun birbiriyle akrabalığını, yakınlığını, aynı milletin bedii hislerinin eserleri olduğunu görür.

Bir sanat üslûbu, o sanatı meydana getiren ırkın, kavmin veya milletin iradesidir. Umûmî bir sanat mefhumu, anlayışı dünya sanat tarihinde mevcut değildir. Her millet bağlı bulunduğu, kültürünü meydana getirdiği unsurların daima tesiri altındadır; onlardan yola çıkarak eserler meydana getirir. Bu sebeplerle bir sanat üslûbunu, ancak onu meydana getiren milletin özüne nüfûz ederek anlayabiliriz. Yine diyoruz ki, Cumhuriyet Dönemi tezhip sanatımız da aynı soyun şerefli bir devamıdır. Her millet sanat değerlerini bizzat kendi varlığının köklerinde arar ve bulur. Bunu zamanın maddî-manevî imkânlarıyla geliştirir, sonraki nesle emanet eder. Bu yüce ideal nesiller boyu sürdürülmeli, canlı tutulmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder